Başlayacağımız yer Web 2.0 kavramı. Nedir bu Web 2.0 ve Sosyal Medya? Neler getirmiştir bize ve Siber Dünya’ya?
90lı yılların başından geçtiğimiz birkaç yıl öncesine kadar klasik web kavramını ifade eden Web 1.0, Web 2.0 diye adlandırdığımız sürecin gelmesi ve internet kullanıcılarının kendi içeriklerini internette başkalarıyla paylaşabilmesine fırsat veren sitelerin ortaya çıkması ile değişime uğradı. Böylece internet kullanıcısı olan herkes, kendi blogunu kurup, yazar olup, bir sosyal ağ oluşturmaya ve diğer ağlara dahil olmaya başladı. Sosyal ağların bu sitelerde markaları, gündemi ve her türlü güncel vaya yaşanmış bilgiyi paylaşmasıyla ismi Sosyal Medya olarak adlandırılmıştır. Kısacası, Sosyal Medya kavramının öncülüğünü, blog yazarları yapmıştır. Bahsettiğimiz internet bilgi paylaşım siteleri ve bloglar, zamanla birer marka cenneti olmuş, ve yaşanmışlardan duyumlara kadar o marka ile ilgili akla gelebilecek herşey paylaşım konusu yapılmıştır. Hatta bir seferinde “Hergün bir sürü insan internet’te markanıza tecavüz ediyor!” diye bir söylem duymuştum.
Tabi bu, kimsenin gözünden kaçacak değildi ve bu konuyla ilgili ufak da olsa bir farkındalık oluşmuş, bunun akabinde Marka ve İtibar yönetimi akıllara gelmiş, PR adına birşeyler yapılmalı inancı doğmuştur. Markalar, doğruları ve yanlışlarıyla, Sosyal Medya karşısında bir tavır almak durumunda kalmışlardır. İşte bilinen klasik PR 1.0 kavramı da bu noktada PR 2.0 adını almıştır. Her ne kadar şuan bunun bilincinde olan çok az şirket ve marka olsa da, ve kimileri devekuşu saklanma modellerine bürünse de, sosyal medya hızla büyümeye devam ediyor. Önümüzdeki bir kaç yıl içinde, Sosyal Medyanın inanılmaz boyutlara ulaşması bekleniyor. Geleneksel Basın’ın güvenilirliğini yitirdiğinden, PR faaliyetlerinde network ve menfaat ilişkilerinin ayyuka çıktığından, basının şeffaf olmamasından şikayet ederek buna çözüm getirmek vaadiyle ortaya çıkan bir topluluk olan Sosyal Medya, insanların kendi haber alma kaynaklarını kendilerinin belirleyeceği bir yola daha şimdiden girdi bile.
Nedir, kimdir bu sosyal media araçları?
Dünya genelinde yapılan araştırma sonuçlarına göre,
Video clipler, bloglar, podcastler, sosyal ağlar ve RSS, online medyanın olmazsa olmaz araçları olarak gündeme geliyor.
- Katılımcıların %83'ü düzenli olarak video cliplerini seyrediyor.
- Katılımcıların %78'i düzenli olarak blog okuyor.
- Katılımcıların %57'si herhangi bir sosyal ağ üyesi.
- RSS kullanımı hızla büyüyor. Haziran 2007'den itibaren %15'ten %39' a çıkmış.
- Katılımcıların %48'i Podcastler aracılığı ile dijital içeriği dinlemeyi tercih ediyor.
Sosyal ağlar halen Sosyal Medya'nın temel gelişim motoru:
- Sosyal Ağ kullanıcılarının %22'si widget veya diğer uygulamaları kullanıyor.
- %55'i fotoğraf paylaşıyor.
- %22'si video paylaşıyor.
- %31'i bir bloga sahip.
Ve MySpace tarafından yapılan bir araştırma, Sosyal Medya platformlarını kullanan kişilerin yalnızca %25'inin üretime katılmadığını ortaya koyuyor. Bunun diğer anlamı ise şu: Sosyal Medyayı tüketen her 4 kişiden 3'ü aynı zamanda Sosyal Medyanın içerik üretimini gerçekleştiriyor.
Sosyal Medya nereye gidiyor, neden bu kadar güvenilir ve önemsenir durumda?
Sosyal Medyayı tarafsız ve güvenilir olması bu kadar cazip kılıyor. Geleneksel Medya ne yazık ki artık, güvenilirlik ve tarafsızlık ifadelerinden çok uzaklaşmış durumda. Ayrıca eski sistemde şeffaf ve sansürsüz bir bilgi iletişimi sağlamak mümkün kılınmıyor. Sosyal Medya, paylaşım ve bilgi aktarımı yaparken, bunları sağlamak zorunda çünkü, herkesin konuşmaya ve bilgi aktarmaya gücünün yettiği bir ortamda aksinin gerçekleşmesi beklenemez.
Hiç bir şey zorla dikte edilemiyor ve inandırılması için kimse zorlanamıyor. Zaten tartışma ortamının olması bu yüzden önemli. Bir de Bilgi Çağı’nda gelişen teknolojiyle birlikte, internetin büyük önem kazanması, erişim bakımından daha kolay olması ve hız konusunda rakip tanımaması bunun başlıca nedenleri. Artık insanlar herşeyi önceden bilip, öğrenmek istiyorlar ve bunun içinde en etkili iletişim aracı internet.
Bu verilen istatistikler ve grafikler doğrultusunda, hepimiz Sosyal Medyanın ne boyutta olduğunu ve nereye gittiğini görebiliyoruz.
Peki bu durumda şirketler ve PR yöneticileri neler yapıyorlar, bu durumun gerçekten farkındalar mı?
Ne üzücü ki, çoğu şirket henüz bu konudan haberdar bile değil. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az şirket ya da marka gerçekten bu işin üzerine ciddi olarak eğilmiş durumda. Ancak bu konunun önemsenmesi, özellikle de erken farkındalık, şirket adına çok büyük pozitif getiriler sağlacayacaktır. Benim söyleyebileceğim ise, Şirketler işe kendi sektörleri ile ilgili yazılar yazan blogları yakın takibe alarak başlamalı.
Yakın takibe alınan blogların yanı sıra blog dünyasında yer alan yazıları takip edebilecek ‘blog takip’ sistemlerini oluşturmalarında fayda var. Bu konuda Google, Technorati, Twitter gibi sitelerin arama teknolojilerinden faydalanmak önemli bir başlangıç noktası olacaktır. Blogları takip eden, onların fikir ve görüşlerini dikkate alan şirketler ürün ve hizmet kalitelerini geliştirebilmek için önemli rekabet avantajı oluşturacaklar, ayrıca bu alanda söz sahibi olmak konusunda bir ilerleme kaydedebilirlerse, markalarına gelen olumsuz eleştirileri, yapıcı bir tavırla olumluya dönüştürerek marka sempatisi kazanabilecek ve yapılan bazı promosyon, tanıtım ve sosyal sorumluluk konularında faaliyetlerde bulunması marka bilinirliğini artırmakta önemli rol oynayacaktır.
Bir şirket olarak Sosyal Medyada ne yapmak istediğimizi biliyor muyuz?
Aktif bir şekilde konuşmak mı?
Dönemsel bir kampanya yapmak mı?
Konuşulacak iş yaratmak mı?
Yoksa olası krizleri yönetmek mi?
Şirketlerin bu konularda ihtiyaclarını ve kaynaklarını iyi belirlemesi gerek.
Şirket olarak, marka bazında ne yapmak istediğine karar vermiş ve bununla ilgili doğru bir strateji geliştirmiş olmak gerekir. Özellikle de markayı ve kurumu, kendisinden daha iyi hiç kimse tanıyamaz. Neler yapabileceği, ihtiyaçlar ve oluşabilecek durumlar konusunda hazırlıklı olunması gerekli.
Kurum içerisinde Sosyal Medya’nın doğasından anlayan birilerinin bulunması, ajansların öngöremeyeceği ve geri döndürülemeyecek hataları önlemek için daha ucuz ve iyi bir opsiyon olabilir.
Sosyal Medya konusunda kendini yeterli görmeyen ve içerisinde Web 2.0 ve PR 2.0 konularına hakim kimseler bulundurmayan bir şirket, Sosyal Medyada yer almak istiyorsa, dışardan Web 2.0 ve PR 2.0dan anlayan kimseler (interaktif ajanslar) tarafından destek almaktan çekinmeyin. Sosyal Medya ile işbirliğini siz kontrol edin, ancak araya interaktif ajansınızdan başka üçüncü parti sokmamaya özen gösterin.
Peki ya, Sosyal Medyada yer edinmek markanıza veya şirketinize dezavantaj oluşturur mu, olumsuz etkisi var mıdır?
Sosyal Medyada da mutlaka fiyaskolar olacaktır. Maalesef bugün bile birçok örneği var. Sosyal Medyada yer almak yeterli değil, oradaki sosyal ağınızı doğru oluşturmalı ve markanızı iyi temsil etmelisiniz. Samimiyet, şeffaflık ve tarafsızlık çok önemli, bunları sağlayamayacak olursanız, her şeyi yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız. Sonucunda olumsuz tepkilere mağruz kalır, belki de başladığınızdan çok geride bir noktada bulursunuz kendinizi ve de antipatik hareketler sergilediğiniz için, markaya duyulan bir soğukluğun bile başlamasına sebebiyet verebilirsiniz. Bu tarz tatsızlıklar yaşamamak için mutlaka profesyonel yardım almaya özen gösterin.
Elbette ki şu gerçeği de unutmayalım, her marka sosyal medyada başarılı olamaz. Örneğin; Türkiye bazında düşündüğümüzde, büyük kitlelerce kabullenilememiş ve baştan kara listeye alınmış şirketler biliyoruz. Bunlar siyasi partiler de olabilir, ya da bildiğimiz ticari faaliyet gösteren bir takım şirketler de olabilir. Bunların Sosyal Medya içerisinde yer almaları, pek doğru bir davranış olmayacaktır. Bu şekil çalışmalara ya da girişimlere yönelik geri dönüşler ve değerlendirmeler, markayı olumsuz etkileyecektir. Bilindiği gibi şirketlerin ya da PRcıların Sosyal Medyada faaliyet göstermek istemelerinin temel nedeni, gelen olumsuz eleştiri ve yorumları olumlu bir intibaya dönüştürmek, Marka bilinirliği ya da sempatisi elde etmektir. Ancak, toplum tarafından yüksek ihtimalle daha önceki başarısız PR hareketleri yüzünden damgalanmış ve hiç sevilememiş bir şirket , Sosyal Medyada üzerine gelen saldırılarla baş edemeyecektir. Geçmişte oluşmuş bu kötü algıları değiştirmeye çalışmaktansa, enerjisini oluşacak çatışma ve kriz durumlarında daha aktif rol almak için harcamalıdır.
Sosyal Medya alanları, gazete-dergi köşesinden farklıdır. Sosyal Medya’yı hedef kitlenin kendisi ya da mecra olarak görmek uzun vadede bir çözüm olmayacaktır. Bu durumda Sosyal Medya tarafınızda yer alan kişilerin bu konuyla ilgili sağlıklı bir bakış açısına sahip olması önemli, eğer markayla Sosyal Medya konuşmacıları arasında bir diyalektik yoksa, bu Sosyal Medya’nın tarafsız bakış açısını zedeleyebilir ve size etkileri de kötü olur.
Sosyal Medyada markanızın konuşulması, veya gündemde olması, olumlu ya da olumsuz eleştirilere mağruz kalması hiç farketmez. Yapılması gereken şey, Dijital PR’ı devreye sokarak, bu durumu güzel strateji ve başarılı bir Sosyal Medya yönetimi ile fırsata dönüştürmektir.
Tabi bu konuda başarılı olmak sizin yeteneklerinize, uygulamalarınıza ve de şans faktörüne kalmış.